Dosya 1

-1-

               2 Temmuz 1980 İstanbul

     Birinci sınıfa bu sene başlayacaktım.Defterlerim, kitaplarım ve çantam alınmış, her şey hazırlanmıştı.Siyah önlük her ne kadar iç açıcı olmasa da sarı saçlarıma yakıştığını söylüyordu annem. Okulların açılmasını beklemek için bir sebebim vardı.Beni heyecanlandıran ve ne kadar farklı olduğumu herkese gösterebileceğim bir sebebim. iyi oynayamadığım için beni sokakta futbol takımlarına seçmeyen mahalle çocuklarına da hava atacaktım hem de.. Belki de pişman olacaklar ve takımda bana bir yer verirlerdi bile..''Aaa Ken okuma yazmayı biliyormuş çocuklar, o önemli biri.!''
   Ya da daha etkileyici laflar duyma olasılığımı da göz ardı etmemeliydim
   ''  Bu çocuk , henüz okula başlamadan benim kadar güzel okuyabiliyor ve yazabiliyor.Çocuklar ,bu arkadaşınız önemli biri.Hala onu takıma almayı düşünmeyen çocuklar varsa bir daha düşünsün. En iyi öğrencimi üzenler , üzülmeye hazır olsunlar''
     Bu sesin sahibi öğretmenim olmalıydı.Hiç olamayan öğretmenim desem daha doğru olacak..
   Okulların açılmasına yakındı. her taraftan silah seslerinin geldiği, her gün birilerinin birilerini bir adım ötemizde öldürdüğü günlerdi.
      Haftalardır tüm mahalleyi saran patlama ve insan çığlıklarının ne demek olduğunu anlatan olmamıştı.Hiç bir soruma cevap bulamıyordum.Kilitlenen kapıların arkasına sürüklenen dolaplar, demir levhalarla kapatılan pencere camları ve güneşi bile görmeden eve hapis edildiğim günler.Babamla evde domino oynayarak geçirdiğimiz saatler.-Domino oyununu sonra uzun süre oynamadım.Bana hep İstanbul ve ülkemin kan dolu sayfalarını hatırlatır.Yıllar sonra Bern'de hatırını kıramadığım bir dostumla oynarken masaya kusmuştum sebepsizce.Bilincimde kanla resimlenen oyun vardı ve benim her zaman kan görmeye bulantım vardı-

     Gözlerime dehşetin düştüğü o anı unutmam mümkün değildi.İlk tanığı olduğum ve hafızamın bir parçası olan olay.Gittiğim her yerde , yaşadığım tüm şehirlerde ve izlediğim tüm film karelerinde ;rastladığımda hep kustuğum hep beni altı yaşımın o travmasına iten üniforma.Polis görmektense bana zorla yuturulmaya çalışılan bir fareyi görmeyi tercih etmemin sebebi bu işte. Bu olay.

     Babam domino taşlarını ahşap kutusuna yerleştirirken yüksek sesle anneme kızgınlığını anlatıyordu. Her nereye gittiyse hala dönmeyen anneme kızmakta haklıydı da.Dışarıda ölüm akıyordu ve her an adressiz bir kurşunun adresi olabilirdiniz.Ve annem dışardaydı.Bir türlü evde kalamayan ve -ne işi varsa artık- eve hep geç saatlerde gelen annem.Ben babamla evde güneşi bile görmekten korkarken ve duvarların arkasına sığınırken , annemin nasıl dışarda olduğuna,ne yaptığına ve buna babamın nasıl olup ta razı olduğuna bir anlam veremezdim.Ah evet, siz annemi tanımazsınız ve benim o yaşlardaki şaşkınlığımı şu an paylaştığınızı anlayabiliyorum.Annem , bir daha hayatımın hiç bir döneminde hiç bir insanda rastlamadığım bir kişiliğe sahipti.Kimseye benzemezdi.Onu anlatmak için çevrenizdeki hiç bir insan referans olamazdı.Kimsede olmayan özellikleri vardı onun.

     Babam bir anlık sinirle domino kutusunu balkona bakan cama fırlattı:''Allahın belası kadın, bir kere olsun laf dinle. Gitme diyorsam bir sebebi var. Seni beklemekten öldüreceksin be ! '
    Kutu, demirle kapatılmayan ve güvenli sayılabileceği için camıyla kalan tek pencerenin camlarını kırıp balkona düştü.Bu ,havayla ve dünyayla uzun süre buluşmam için bir fırsat oldu bana. Hemen fırlayıp kutuyu almak istedim. Bu arada gökyüzüne de bir bakış fırlatacak belki balkonun yan kenarından uzun süredir görmediğim sokağa da bakabilecektim. Kutuyu almak için eğildiğimde aşağıdan gelen bir ses dikkatimi oraya çekti.Yaralı bir adam - adam dediysem abartmış olurum, henüz çok genç bir delikanlı- aşağıda duvara sinmiş saklanmaya çalışıyordu.Yüzünde kan oluk oluk.Omzundan sarkan kolunun boşlukta sallanmasına hayretle baktım. -O zamanlar, kırılmış bir kolun gömlek kolu içinde nasıl durduğuna dair bir fikrim yoktu-.
     Adam sağlam koluyla duvara tutundu ve patlamış dudaklarından akan kanın boğazına kaçmasını önlemek için eğilmişti.Aniden köşeden bir polis belirmişti.Ayakkabısının uc kısmını adamın çenesine geçirdi.Bu ani tekme adamın çığlık atmasına sebep olmuştu.İrkildim.Adam çenesine yediği tekmenin şiddetiyle başını duvara çarptı.Duvardan kanın süzülerek akmaya başladığını gördüm.Polis , küfürler savurarak adamı saçlarından kavradı.Adam ayakta duramıyordu ve yerçekimine direnen tek şey , polisin parmaklarına dolanan saçlarıydı.Bunun henüz adamın en şanslı saatleri olduğunu o an bilmiyordum.
    Babam tuvalleteyken beni ömrüm boyunca ruhuma yapışacak bir işkence sahnesi bekliyordu.
    Polis adamın karnına tekmeyi geçirdiğinde duyduğum ses, kırılan bir kemiğin olmasın diye dua ettim içimden.'' Öl öl ..Öl kurtul bu polisten'' diye mırıldandım.Adam acıyla haykırırken polisin yüzündeki sırıtkan çizgileri şu an gibi hatırlarım.

   Balkonda büyük bir saksı vardı .İçimden bu adamı kurtarabileceğime dair bir düşünce geçti.Yapabilir miydim? Annem her zaman iyi bir atıcı olduğumu söylerdi.Sahilde balonları plastik mermiyle vurma yarışında beni geçen olmamıştı hem.İyi nişan alırsam , saksıyı polisin kafasına atabilirsem , adamı kurtarabilirdim.Ama bu sefer de bir başka adamı , polisi vuracaktım.''o adam değil ki, insan bile değil.'' dedim içimden..Saksıyı kaldırmaya çalıştım , çok ağırdı.İçindeki toprağın bir kısmını boşaltabilirsem belki kaldırabilirdim.Çiçeği söktüm ve parmaklarımla toprağı oyarak saksıyı hafifletmeye çalıştım.Ben tüm bunları yaparken adam aralıksız dayak demeye devam ediyordu. Poliste merhamet adına zerre yoktu .Adam da ne ölmek biliyordu, ne bayılmak..İkisinden biri belki onu kurtarmak için yetebilirdi.

   Saksıyı bu sefer kaldırabildim .İçimde büyüyen bir korkuyla ürperdim.Ya vuramazsam , ya adamdan sonra sıra bana gelirse...? İçimde sesler haykırıp duruyordu:
    ''Vur, öldür şu pisliği!''
    '' Sakın yapma.Katil olmak her şartta kötü.Bu Pis dünyanın sorumlusu sen değilsin.
''   
    ''Yap bence..Şu adamı kurtarabilirsin.O adamın bir çocuğu bir karısı vardır belki..'' 
    Yapmazsam bu vicdan azabı hiç peşimi bırakmaz diye düşündüm.Saksıyı bir kaldırıyor bir indiriyordum.İçimde henüz bir şeye karar verebilecek yaşta olmadığımı düşündüm.Son bir gayretle saksıyı kaldırdım ve nişan almak için göz orantısını kurmaya başladım..İşte o anda oldu her şey...
   Polis şimdi adamı yüzüstü duvara yapıştırmıştı.Polis geri çekildi. 'Nihayet bırakıp gidecek ' diye düşündüm.Ama adam başka şeylerin olacağının farkına varmış gibi olanca gücüyle canlandı ve dönmeye çalışırken yere yığıldı.Kandan bir bohça gibiydi.Polis , öfkeyle adamı duvara iterken küfrediyordu.Kolum öylece havada kalmıştı.Donmuş kalmıştım.
   Şimdi adam tekrar duvara tutunmuş duruyordu.Polis adama yaklaştı ve adamın pantolonunu aşağı indirdi.İşte o anda adamın cop ve tekme darbeleriyle ezilmiş , kanayan belini, kalçasını gördüm.Adam , yüzünü döndü ve polise baktı.Artık hiç bir direnme işareti görülmüyordu.Gözlerim beni yanıltmış olabilir ama adamın yüzündeki kanı bir nehir gibi yararak geçen gözyaşlarını gördüm.Öylece baktı.Polis de bir süre baktı.Kurban , artık teslim olmuştu ve tanrılara zevk vermenin zamanıydı.
    Polis elindeki copu hızla adamın kalçaları arasına soktu.Adam kafasını acıyla duvara vuruyordu.
    ''Şu saksıyı ya şu anda fırlat ,ya da hiç bir zaman.''
     İşkence bu kadarla da bitmedi.Polisin elinin kendi bacak arasına gittiğini gördüğümde neler olduğunu anlayacak yaşta değildim. Sadece gördüklerimi beynimde resimliyordum.
    Polis , adamın arkasında yerini aldı.Şimdi görebildiğim tek şey, polisin öne arkaya giden kalçaları ve adamın kafasını duvara vura vura çıkarrtığı ses...Güpegündüz ve tenha sayılmayack bir binanın arka bahçesi...
    Saksı hala elimdeydi ve kolum hala yukardaydı.Bir an boğulacak gibi oldum.Artık adamı kurtarmak için çok geçti.Yapamamıştım.
   ''Kahretsin.Ken nerdesin?''
    İrkildim.Babamın balkona çıkmasıyla elimdeki saksının ayağımın dibine düşmesi bir oldu.
   '' Ne yapıyorsun burda Ken..?'', diyerek hızla beni içeri çekti.Fakat, her şey artık bambaşkaydı.Ne ben az önceki Ken'dim, ne de dünya az önceki dünya...Her şey bir anda bir lağım pisliği rengine bürünmüştü ve duyduğum tüm sesler polisin adamın arkasındayken çıkarttığı hırıltıydı.
   Babam, beni sarstı, yüzümü ellerinin arasına aldı, gözlerimin içine baktı.
  ''Ne oldu sana böyle, sapsarısın.''
    Dilim tutulmuş gibiydi.Konuşamıyordum.Sadece balkonu gösterebildim.Babam balkona fırladı , ben de peşinden..Son gördüğüm sahne şuydu: Adamın nefes aldığına dair bir işaret yoktu.Polis ise fermuarını çekip kanlı copu yerden almak için eğilmişti.
   ''Tanrım!! Neler oldu orda?? ''
     Yüzüme baktı babam.Bunu söylemek için ne görmüştü ki?Asıl benim şahit olduklarımı görseydi ne diyecekti?Başımı göğsüne çekti ve saçlarımı gömleğine yapıştırdı.
     ''Ken , neler gördün?Ah,Neden?Neden...?Neden baktın??  ''      
    Sayıklıyordu.Bu kadar şey görüp hala ayakta olabilmek çok güçlü adamların işi olmalı.Ve ben ya çok acımasız ya çok güçlü biriyim.Hala ayaktaydım.

        Sanırım değildim.Birden midemde boğazımı yakan bir ekşilik hissettim ve babamın gömleğine , pantolununa ,ayakkabısına , her yere kustum.Babam beni hemen oturttu ve parmaklarını göğsüme bastırmaya başladı.Bozağımın delindiğini sandım bir an.Boğazıma diken diken bir şeylerin battığını hissettim.Tanrım!!Midemde dışarı atacak pek bir şey kalmamıştı ama sanki hala gördüklerimi beynimden atacak bir şeylere ihtiyacı vardı .Boğulmaya hayatımın daha sonraki hiç bir anında bu kadar yakın olmadım.Gözlerimden akan yaşlar, ağzıma burnuma doluyor ve ben nefes alabilmek için çırpınıyordum.
    Babam beni yere yatırmıştı ve baş aşağı duruyordum.Sürekli bir şeyler mırıldanıyordu. Anlamıyordum.Ne yapmam gerektiğini söylüyordu belki ama duyduğum tek ses hırıltılardı ..Polis adamın kalçaları arasında sallanıyordu ve her yer hırıltılarla doluydu.Bir daha kusmak için büküldüm.Ama artık hiç bir şey yoktu.Öylece kalakalmıştım.Buz gibi bir ürperti ayak parmaklarımdan başlayarak tüm vücudumu dolaştı.
   ''Bir günah işledin Ken.Bir şey yapabilirdin, yapmadın.İyi olabilirdin, Kötü olmayı seçtin.''
    İçimdeki şu sesi kesebilmek bile beni çok rahatlatabilirdi.


      Kendime geldiğimde yatağımdaydım.Babam alnıma bir öpücük kondurdu.Dudağının kenarına bulaşan damlalardan alnımın ter içinde olduğunu anlamak güç olmadı.

 ''Sana bir şey olacak diye öyle korktum ki..İnanmakta güçlük çektiğim o tanrıya yemin olsun ki hiç bu kadar korkmadım.''

Yüzüme baktı.

   ''İtiraf etmeliyim ki , Allah'a - bu sefer Allah dedi- hiç bu kadar yakın olmadım. Sana bir şey olmasın diye dua ettiğime anneni inandırabilecek misin bakalım?''

 

   Beynim uğulduyor, ve her şey bulanık görünüyordu.Annem?Ah evet bir annem vardı..Sabah erken evden çıkan ve hala dönmeyen annem.

    Babam bir bardak ılık süt getirdi.

   ''Evde kalan çok az şeylerden biri de bu süt'', dedi. ''Ne yazık ki ne bir şey alacak bir bakkal açık, ne de çıkabiliyoruz.''

    İçmek istemedim.Gözlerimi kapattım.Bu dünyayla tüm bağımın kesilmesi gerekiyordu.Buna daha sonraları Yaşamama Oyunu adını verecektim.Gözlerini kapat, beynini dondur ve yapabilirsen kalbini durdur..Hayatla başa çkmanın bir yolu da buydu.

  ''İyi olabilirdin, Kötü olmayı seçtin.''

    Susması lazımdı artık bu sesin.Yaşamama Oyunu'nda seslerin de yeri olmamalıydı.Ama seslere hükmetmek kolay değildi.Birini sustururken diğeri hemen atılırdı:

   ''Bir günah işledin Ken!''

    Sonra bir diğeri:

   ''Bir şey yapabilirdin, yapmadın.''

   ''Kötü bir çocuksun sen!Acımasız, korkak, Korkak ve bir daha korkak!!Bütün merhametsizler gibi korkaksın.''

    Babam ayağa kalktı, televizyonu açtı.

   ''Unutmuşum bak, bugün hükümet oylaması vardı.Bu dehşet günlerin bitmesi için bu şart.''
    Ekranda hemen bir erkek spiker ,babamın beklediği haberi veriyordu:

   ''Süleyman Demirel başbakanlığında kurulması planlanan yeni hükümet güvenoyu aldı. Sayın seyirciler Şimdi haberimizin görüntülerini izliyoruz''

   Kocaman kafalı bir yüz belirdi ve dudaklarını şapırdatarak önündeki mikrofona eğildi.

   Bir anda ekran silindi..Bir serçe ölüsü ekranın sağında solunda dansetmeye başladı.

***

 

 

   Uyandığımda hala başucumda bekleyen babamı ve elinde hala içilmemiş sütü gördüm.

   ''İç şunu, midende hiç bir şey kalmadı.Çok sıvı kaybettin.''

 

  '' Çok kan kaybettin sen'', demiş gibi duydum .Bardakta kan var hissine kapıldım.Gözlerim bardağın içindeki sıvının hafif dalgalarında geziniyordu.Az önce ölümüne -kolay bir ölüm değildi bu- şahit olduğum adamın kanı..Bir bardak dolusu.

  ''İç hadi oğlum, içmen lazım.''

    Bardağı aldım ve avuçlarımda sıkmaya başladım.Babam , kısa bir panik anını atlatarak bu sefer de bardağı elimden almaya çalışıyordu.

   ''Bırak onu, bırak! Keseceksin elini,kıracaksın.''

    Bardak en sonunda elimden düşerek karyolanın demir kenarında parçalandı.İçindeki süt, karyolama,yorganıma ,yüzüme, babamın göğsüne sıçradı.Hayır, süt değil kan...

   İçimde bir ses haykırıyor:

   ''Baba sil o kanları odadan.Baba ne olur sil! Baba, kanı sil yüzünden..''

    Delirmiş gibiyim.Kollarım bacaklarım başım..Hiç bir şeye hakim değilim.Çırpınıyor,çırpınıyorum.Elim keskin bir yüzeye çarpıyor ve parmnaklarımın arasınan akan şeyin gerçek kan olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum.Babam hemen gömleğini yırtıyor.Önce bileğimi, sonra parmaklarımı sarıyor.Kanın durması için bileğimin nabzına bastırıyor.

  ''Ken, sen yapma bari!Ah,Ken! ''

    Bayılana kadar çırpınıyorum.Yaralı küçük bir serçe düşüyor düşlerime.

    Bahçede otların arasında sekerken nişan alıp saksı altında bıraktığım serçe..Aşağıya inip ölüsünü incelemiştim.Sonra toprağa konulduğunda ne oluyor soruma cevap bulmak için küçük bir mezar kazımıştım ona.. Ve her gün merakla mezarını açıp bakıyordum.Serçenin cesedi gittikçe bozluyor, küfleniyor, çürüyor ama bir türlü iskelet haline gelmiyordu.Sonra, gündemimden düştüğü uzun bir aradan sonra ,mezara bakmak aklıma gelmişti.

  Çırpınıyorum ve bir serçe gözlerimi oyuyor.Sonra bir polis yakalıyor elllerimden:''İşte suçlu, yakaladım,işte suçlu'' Polis serçenin iskeletini cebinden çıkarıp çiğniyor .Serçe, ağzından bir ara başını çıkarıp gözlerini  bana dikiyor: 'İşte bu çocuk, bir fare kadar korkak ama bir yılan kadar acımasız''..

 

  Bir geçebilsem kendimden,bir kurtulabilsem uyanıkken gördüğüm bu kabuslardan...

   Zavallı bir serçenin üstüne bir saksı bırakabilen ben, bir adam öldüren bir caninin üstüne de bir saksı atamayan ben...Ben neden böyleyim, neden bende içimde pişmanlık uyandırmayan bir hareket yok?Babamın inanmakta güçlük çektiği o tanrı beni mahvetsin..Ya da annemin tanrısı Zerdüşt..İkisinden birisi artık..Hangisi elini çabuk tutarsa..

   Tekrar kendime geliyorum..Parmaklarımın arasında keskin bir sızı ve müthiş bir kaşınma arzusu..Sarılı olduğu ve kesik olduğu için ne kaşıyabiliyorum ne de bu hissi atabiliyorum içimden.

  ''Ken ,neler oluyor sana.Oğlum lütfen.Lütfen her ne gördüysen unut!''

  Babamın yanında biri daha var.O babam kadar iyi gözlerle bakmıyor bana. Nerdeyse boğazımı sıkacak kadar sert bakışları.

''İyi olabilirdin, kötü oldun.Hep kötü olmayı seçtin.''

   Babam, çevresine bakınıyor. Bakışlarımın değdiği her yeri şaşkınlıkla süzüyor.

  ''Burda kimse yok Ken.Ben varım.Sadece Ben..Ken ,yapma oğlum ya, yapma artık...''

Oturuyor ve başını ellerinin arasına alıyor.

  ''İstediğin bir şey var mı?''

  Kalkıyor, annemin odasına geçiyor..Annemin çalışma odası.Girmesiyle çıkması bir oluyor.Elinde bir kağıt var.Kağıdı tekrar tekrar okuyor,bana şaşkınlıkla korkuyla bakıyor.Kağıtta bir serçeyi öldürdüğüm ve cesedini toprağa gömdüğüm yazılıyor olmalı diye düşünüyorum. İşte yakalandım.Tıpkı düşlerimdeki gibi içimdeki ses bana bunu söylüyor:''İşte yakalandın Ken, hiç bir kötülük bir ömür saklanamaz.''

  Babam elindeki kağıdı buruşturup cebine koyuyor.Duvarlardan birine yaslanıyor. Başını duvara dayıyor ve elleriyle saçlarını tutam tutam tutup 'Neden?Neden?' diye mırıldanıyor.

   Ne neden? Bir serçe öldürdüm.Hepsi hepsi bir küçücük serçe.Evet , sekerken mutlu görünüyordu ama ona acı çektirmedim.Copla vurmadım ona, kanatlarını yolmadım. Ona ..Ona ... Ona hiç kötü bi şey yapmadım.Her şey bir anda oldu. Yukardan bıraktığım bir saksı ve anında öldü.Ben bu dünyanın en kötüsü değilim..Hayır hayır kesinlikle değilim..Bugün gördüklerimdenm sonra, en kötü olduğuma, hiç bir şey inandıramaz.

   Babam duvara yaslanmış durumda bekliyor. Aklımda duvara yaslanan adamın hayali..Polis fermuarını açıyor...Bir serçeyi balkondan attığım saksının altında eziyorum...Adam hala yaşıyordu ve polisin hırıltıları sağır ediciydi.Serçenin iskeleti çiğnenmiş bir sakız gibi balonlaşıyor polisin ağzında...Bakamıyorum.Tanrım, midem bulanıyor.Yeniden kusmam an meselesi.Ama bu olmaz işte.. Midemde hatırladığım kadarıyla hiç bir şey kalmamıştı.

   Çırpınıyorum , yaralı küçük bir serçe şarkı söylüyor karyolamın başlığı üstünde. Uyuyakalıyorum.

****

 

   Gözkapaklarım o kadar ağırlaşmış ki açamıyordum.Şiddetle tekmelenen kapının sesiyle uyandım.Gözlerim babamı arıyor.Neden sonra babamın kapının yan tarafında pusuya yattığını ve bana sus işareti yaptığını farkediyorum.

   Nedense korkmuyorum.

   Doğruldum ,babam yat yerine anlamında işaretler yapıyor.Babamın gözlerindeki korku akına sığamamış, gözbebeklerinden taşacak gibi görünüyor.Kapı hala tekmeleniyor.Küfürler birbirine karışıyor.

''Baba kapıda kimler var?''

''Şışşt!''

''Kimler?''

   Babam ayak uçlarına basa basa yanıma geliyor ve ağzımı kapatıyor.Kulağıma :'' Sessiz olmalıyız, her kimse iyi niyetle gelmedikleri belli.'' diye fısıldıyor.

   ''Balkondan bakayım , belki bir şeyler anlarız.'',dedim az duyulur bir sesle.
   Babam bir bana bir kapıya bakıyor. Elimi tutan parmaklarının titrediğini farkettim.Bıraksam eli boşlukta sallanacak.Duvara sinen adamın boşlukta sallanan kolu gibi..Kahretsin!Sırası mıydı şimdi onu hatırlamanın?

  ''Gitmeyecekler,belli..Dertleri her neyse anlasak iyi olacak' , diyor babam. Ah , böyle durumlarda annemin eksikliği ne kadar da belli oluyor. Şu an annem evde olsa hiç çekinmeden kapıya çıkar ve belki de kapıyı kibarca vurmadıkları için yüzlerine tükürebilirdi.'' Zil var gerizekalılar, onu kullansanıza ' demesi de büyük olasılıktı.

   Babam az önceki söylediklerimi onayladı..Sessizce balkona çıktım ve yan kenardan bina önüne baktım.Tanrım! Bina kapısında dört polis bekliyordu ve çevreyi gözetliyorlardı.

  Hemen döndüm, ve babama '' Kapıdakiler galiba polis.' dedim. Babamın gerilen yüzüne birden kan geldi.Derin bir nefes alıp bir 'oh ' çekti.'Tanrıya şükür, onlar da benim gibi devlet çalışanı.' dedi.Tanrıya mı şükür?Hep en ihtiyaç duyduğu anda var olduğuna inandığı Tanrı mı?...Herneyse, şu an bunu düşünmenin zamanı değildi. Ama benim için asıl şaşırtıcı olan babamın sevinme sebebiydi.Kapıdakilerin polis olma ihtimali onu rahatlatlatmışa benziyordu.O, henüz benim gördüklerimin hiç birini duymamıştı benden.Ve daha bir polisin neler yapabileceğini düşünemiyordu.-Geçecek günler ona bunu da öğretmesini bilecekti.-

   Yeni uykudan kalkmış gibi gözlerini oğuşturarak kapıya yöneldi.Az önceki korkunun izleri gittikçe silinmişti.Kapıyı açar açmaz polislerden biri yumruğunu babamın yüzüne indirdi.Babam neye uğradığını şaşırdı.Ben polis üniformasını gördüğüm an zaten midemdeki kasılmadan iki büklüm oldum.

  ''İt, nerdesin ?Bir saattir kapıyı tekmeliyoruz.''

  Babam, elini yüzünden çektiğinde avucundaki kırık dişin yere düşürdüğü tıkırtıyı duydum.

  ''Oğlum çok hasta.İkimiz de uyuyakalmışız.Pardon, diyebildi babam.

  Ah, annem burda olacaktı da ...

  Polis , babamın kollarını sırtına tutup kelepçesini çıkardı.Öne atıldım.

  ''Bırakın babamı, bırakın!!''

  ''Bu orospu çocuğu mu hasta?''

    Babamdan o anda nefret ettim.Bu , kendi kendime bunu ilk itiraf ettiğim an olarak belleğime geçti.

   Polisin sesi kulağımda çınladı:''Bu orospu çocuğu mu? ''

    Babam, bana yalvaran gözlerle odaya geç anlamında işaretlerde bulundu.Geçemezdim.Birden kusmak üzere olduğumu farkettim.Kahretsin, ömrümün sonuna kadar ne zaman bir polis görsem kusacak mıydım böyle?!

   ''Ben bir avukatım.Benim devletime ters düşen bir şeyim yok.''

   Babam çok saf mimiklerle savunmaya geçmişti.Avukat..Devletiyle aynı safta..Suçsuz, kabahatsiz...Ne bir serçe öldürdü , ne de ..

   ''Hangi devletten bahsediyorsun dostum?!Devlet şu anda biziz.Ve sanırım seninle  anlaşamayacağız.''

   Polisin alaycı ,küçümser ve hırpalayıcı sesi bina boşluğunda yankılandıkça yankılandı.Beynim tekrar uğuldamaya başladı.

  ''Evde başka kimler var, kimleri saklıyorsunuz?''

''Kimse yok,ben ve oğlum..sadece ikimiz..''

   Kıkırdamaya başladım.Babam o an gerçekten komikti.Kırık dişinin sesinde bıraktığı tıslama ve konuşurken sesine yapışan titremeler..Komikti.Evet, belki komik olmaktan daha çok acınasıydı.Ama o anda komik olması daha düşünülmeye yakındı.

   ''Çekil bakalım kenara.''

     Üç polis babamı kenara itip evin içine daldı..Bu arada babam bir bana bir kapıda kalan iki polise bakıyordu. Dudakları kıpır kıpır bir şeyler sayıklıyordu. Babamın bu halinden tiksinir olmuştum artık. Eğer gerçekten bir Allah varsa eminim o da kulunun bu halinden nefret ediyordu.

   Ve merdivenleri ağır ağır çıkan ses , herkesi sus pus etti.Gelen her kimse çok korkutucu biri olmalıydı.O anki manzara şöyleydi:Üç polis küfür ederek odadan odadaya dalıyor, kapıdaki iki polis sırıtarak babamı kollarından yakalamış durumda bekliyor ve ben kapının iç gerisinde portmantoya tutunmuş bir halde olanları seyrediyordum.

   Tanrım! Bu yüzü hatırlıyorum.

    ''Amirim, emrinizi yerine getirdik. '' ,dedi babamı tutan polis.

  ''Görüyorum Orospu çocuğu, ya diğerleri?''

  ''Burdaki tek orospu çocuğu ben değilmişim en azından ' diye bir iç rahatlama geçirdim.

   Gözlerim, yeni gelen 'amir' polisteydi.Bu yüz?Bir hırıltı kulaklarımı sağır edercesine kulaklarıma dolmaya başladı.Ön ve arkaya ritmle sallanan bir kalça ve adamın kanlı yüzü..Bu yüz...?O polisin yüzü..Dizlerimde direnecek hal kalmadığını olduğum yere yıkıldığım anda farkettim.

   Babam , polisin kollarından kurtulmaya çalıştı ve bana doğru hamle yaptı:

   '''Ken, oğlum!''

   Amir polis , babama baktı.Yüzündeki şaşkın ifade ona salak bir görünüm verdi.Ben olduğum yerde kalakaldım.Ah, keşke kusabilseydim.Keşke babamın verdiği o sütü -kan mıydı yoksa- içseydim de midemde kusacak kadar bir şeyler olabilseydi.Kasıldıkça korkunç bir acı tüm vücudumda dolaştı.Öylece sinip olacakları beklemeye başladım.

  ''Ken mi dedin az önce? ''

   Amir polis , babamın çenesini avuçlarında sıkıyor , sırıtıyordu.

   ''Ken ne?Bir şifre mi?Neyi saklıyorsunuz? '

   ''Ken oğlumun adı .''

Amir polis, toparlak yüzünü bana çevirdi.Bulut mavisi gözleri kısıldı.Kocaman burnunun ortasındaki patlamış sivilceyi kaşıyarak bir süre baktı.

'-Bu yüzü unutma Ken, babanın adını unut, annenin varlığını unut, bu yüzü unutma!'

İçimdeki sesle aynı düşüncedeydim.Bu yüzü bir daha hiç unutmayacaktım.

-Nerelisin sen?

Hızla dönmüş ve babama sokularak sormuştu bunu.

-Yozgat...Ailem oralı.

-Hımmm..Oranın o kan emen Ermenilerinden olmalısınız.

Ermeni kelimesini tükürür gibi söylemişti.Söylenmemesi gereken , söylendiyse de lanetli olmaya yakın eden bir kelime gibi..

' her neyse o Ermeni, babam onlardan olmasın.' diye geçirdim içimden.

-Hayır, biz Türküz.

Polisin gergin yüzü çözülür gibi oldu.Babamın çenesini tekrar avuçlarına aldı, okşar gibi çene ucunda parmaklarını gezdirdi.

-Hımm..Peki ben neden Türkçede 'Ken ' diye bir kelime duymadım?

Babam sustu.Adımın Türkçe olmadığını öğrenmiş oldum.Doğrusu adımdaki kızdırıcı şey neydi merak etmeye başlamıştım.Adımı duyduğunda şaşıran, tuhaf bulan ve tekrar tekrar soran olmuştu. Ama ilk defa bu kadar kızan , hesabını soran birini görüyordum.

-Oğlumun adı Kürtçe..'Gülümsemek' anlamında.

Amir polis bana uzun uzun baktı.Sonra babama yaklaştı.Elindeki copu ani bir haraketle babamın omzuna indirdi.

-Kürtçe ne lan?Ne Kürtçesi?Uyduruk bir 'Kart kurt'a bir de anlam mı yüklüyorlar.

Yanıma yaklaştı. Hırıltılar kulaklarımdan beynime ordan da tüm vücuduma yayılıyor..

-'Lanet olsun sana Ken, eğer o saksıyı kafasına atabilmiş olsaydın şimdi sıra sana gelmezdi'

İçimdeki sesi şu an dinleyemezdim.Korkuyla bana yaklaşan amir polise baktım. Elini uzattı bana.Geri çekildim.Babamın yalvaran bakışlarını gördüm.

-Tut elimi ,korkma.

Korkmaktan olmasa bile tiksinmekten tutmazdım.

-Efendim o hasta.. Saatlerdir ateş içinde uyuyordu.

Amir polis hışımla döndü , babamın omzuna bir cop darbesi daha indirdi.Babamın yüzü acıyla gerildi.

Bana yaklaşmaya devam etti.Elini uzattı.Mavi gözlerinde bir anda bir serçe ölüsü görmüş gibi oldum.Ve gözlerim polisin bacak arasına takıldı kaldı.Beynimde aynı sahne sürekli tekrarlanmaya başladı.Başım dönüyordu.Her şey bir sis perdesinin arkasında kalmış gibiydi.

Birden bir el beni çekip aldı yığıldığım yerden.

-Türküm de lan?

Demedim.Babamın ağlayan gözleri ve yalvaran sesi..

--Türküm desene lan orospu çocuğu!

'Bu yüzü sakın unutma Ken'

O arada odaları arayan polisler yanımızdan geçip kapıya yöneldi.

-Evde başka kimse yok efendim.

Amir polisin gözleri üstümdeydi.Bir elim onun parmakları arasındaydı ve sıktıkça kemiklerim birbirine geçiyor gibiydi.

--Türküm de.!

Elimi bıraktı, olduğum yere sırtüstü yuvarlandım.Keşke o eli bırakmasaydım.Bırakmasaydım da babamı dövemeseydi.Şimdi anlatacaklarımı hemen hemen her gece rüyamda defalarca izledim.Senelerce , her gece ve her gece defalarca:

-Babam dört polisin tekme tokat ve yumruklarıyla bayılmak üzereydi.Küfürlerin haddi hesabı yoktu.Babam, artık yalvarmayı kesmişti.Artık ne avukat olduğunu ne de devletiyle aynı safta olduğunu sayıklıyordu.Sanırım acıdan uyuşmuştu ve bir şey hissetmiyordu.Amir polisin söyledikleri senelerce beynimi meşgul etti:

-'' Kürtçe ha?! Bu ülkede Kürt mü var? Kürtçe isim ha?Ulan öldür öldür bitmiyor bu Kürtler..''

-Ben Kürt değilim, karım Kürt.Annesi.

-Sus lan!

Bir cop daha, bir tekme daha ve babam her darbede yavaş yavaş yok oluyor.

Babamı oracıkta öldüreceklerine artık emindim.

''Pislik Ken, o saksıyı atamadın kafasına. Kolun kırılsın e mi?'

Babamı sevdiğimi söyleyebilir miydim?Bundan pek emin değildim. Ama o benim babamdı..İnsanın hayatında kaç kere babası olur ki?

''Bir masum serçe vardı Ken, kıydın ona.Hiç acımadan ve merhamet etmeden..Ama şu pisliğe merhamet ettin..Katlan şimdi sonucuna.''

İçimdeki ses bir serçe kadar ürkek ve yılgın söylemişti bunları.

Babam bir polisin kucağına yığıldı kaldı.Onu yeni bir darbeden amir polis kurtardı.

''Ölürse bize Kürtlerin yerlerini söyleyemez,Götürün merkeze'

Babam..Hala yaşadığına sevinemedim. Balkondan bakarken aşağıda gördüğüm adam için söylediklerimi anımsadım:''Öl..Öl..Öl kurtul elinden''

Babamı sürükleyerek basamaklardan indirdiler.O an artık bir daha babamı göremeyeceğime kendimi inandırmıştım.'Bir babam vardı, artık yok. '

Ah, neden hiç aklıma gelmemişti.Neden en ihtiyaç duyduğum anda oyunumu oynamayı unuttum.

''Gözlerini kapat, beynini dondur ve yapabilirsen kalbini durdur'

Yapabilirsen mi?Bu hiç bu kadar kolay olmamıştı. Ben 'Yaşamama Oyunu'ma dalıp gitmiştim artık...

ROJHAN BEKEN ( Yazar)
 
Mardinli, Eğitim Fakültesi Mezunu, İki Kürtçe Rock Albümü yaptı, şimdi roman yazmak derdinde.

'Serçe Katili ' adını verdiği ilk romanını yazmaya devam ediyor.
 
''Kanın tadını bir kere aldın mı hep ararsın o tadı , Yapışkan bir zehir gibi gözlerini maskeler;Kandan başka bir şey göremezsin.''
 
 
Bugün 4 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol