Dosya 10

8 Ağustos 1980

   Babam, günler sonra, bu sabah odama daldı .Elinde, buruşturulmuş bir kağıt vardı.Kağıdı cebine koydu.Henüz , gözlerimi yeni açmıştım.Kapıda bir süre bana baktı.

   Bunun, hayal mi gerçek mi olduğuna bir süre karar veremedim. Babam , hastaneden getirildiğinden beri bizimle iletişimi kesmişti. İlk günlerde , bu durumu çok garipsemiş olsam da , artık alışmıştım. Evet, bir babam vardı ama odasındaydı.Onun, evin içindeki sessiz haline , küskün bir yaşlı rolüne soyunmasına artık bir itirazımız yoktu da.Annem de bu durumdan pek şikayetçi görünmüyordu.Bitmek bilmeyen söz tartışmalarını her ne kadar özlemiş olsa da bundan sitem ettiğini duymadım.Açlık günlerinde olduğumuz için bu küskünlüğün bir farkındalığı da yoktu. Acıkmamak ve elde kalanı tasarruflu tüketmek için hemen hemen bütün gün yatağımızdaydık zira.

   ''Özür dilerim Ken ' dedi bakışlarını yastığımda , üstümde kıvrımlaşan çarşafımda dolaştırarak.

  'Ne?'' diyebildim gözlerimi ovuşturarak.Onun, kapıdaki hareketsiz duruşu, üstümde ve çevremde dolaşan gözleri dışındaki cansızlığı beni ürkütmüştü.

   ''Özür dilerim dedim.Ben seni hiç düşünmedim.''

    Binlerce yıl uyuduktan sonra, uyandırılmış bir mumya ağırlığıyla bana doğru yürüdü.Geldi , yatağımın kenarında oturdu.Ben, çarşafın altında küçüldükçe küçüldüm. Bana yakın olması içimde patlayan , ne olduğunu anlamadığım endişeleri beraberinde getirdi.İfadesiz bir yüzü vardı şimdi.Sonra aniden başını kollarının arasına aldı, parmaklarının arasından yüzüme bir şey damladı.

   ''Ken ,sen daha çok küçüksün ve bütün bunları yaşadın '' ,dedi.

    Sesi ,dikenli bir yerde sürükleniyormuş gibi acılıydı.Ağzını her açtığında ,her bir hece için dilini bir dikene batırır gibi...İçimde ona karşı biriken merhameti engelleyemedim. Onunla ilgili ne varsa üstünü ince bir zarla örterek -ince çünkü önceye ait öfkeler halihazırda her zaman bulunmalı-şu an yanımda oturan acılı adamı süzmeye başladım.Bana , fare ve kedi çizmeyi öğretirken kucağında sımsıkı saran babamdı o.Ve , annemin yüzüme bir kere bile bakmadığı günlerde , elimden tutarak Cennet otlağında, kuzuların arasına saklanarak saklambaç oynayan adam.Geçen yıl da havalar ısındığında, kuzuları çok sevdiğimi bildiği için, beni onların yanına götüreceğini söylemişti.Evimizden çıktığımızda ,gölün tersine , yokuşu çıkıyorduk ve orda geniş yeşil araziler olurdu.Babam , kuzu mevsiminin geldiğini söylerdi ve oturup kuzuları seyretmeme bayılırdı.Eğer keyfi yerindeyse, saklambaç oynama teklifimi de geri çevirmiyordu.Onu tedirgin kuzuların arasında çömelmiş olarak hayal ettim gözümde.Onu bir kere böyle ebelemiştim.Kuzunun korkarak kaçışmasıyla ortada kalan babamı ebelemek,sonraki saatlerimizin kahkalarla geçmesine sebep oluyordu.

    ''Bu ,senin suçun değil baba'' , dedim.Ellerini aldım ve avuçlarımda sıktım.Islanmış avuç içilerini öptüm.''Hiç biri senin suçun değildi.''

    Babam, beni göğsüne çekti.Kolları boynumda kenetlendi.Beni çok sevdiğini ve sadece benim için bile olsa artık kendisine gelmesi gerektiğini söyledi.

    ''Ben, seni hep merak ediyordum'', dedim. ''Ama, annem seni rahatsız etmemem için sıkıca uyardı hep.''

    Bir süre hiç konuşmadan birbirimize sarılı kaldık.Ne polislerin onu evden aldığı günü hatırladım, ne de eve geldikten sonra günlerce odasına kapanmasını..O, benim için kuzuların arasında saklanan ve ebelediğim arkadaşımdı şimdi.

    ''Ken, bu kağıdı sana göstermem gerekiyor'' dedi , cebinden kağıdı çıkararak.Kağıt, gelişigüzel buruşturulmuş, burun silindikten sonra atılan bir kağıt mendil gibi hırpalanmıştı.

   ''Bu kağıdı hatırlıyorum'' dedim.2 Temmuz günü , polisler bizim eve baskın yapmadan birkaç saat önce, babamın elinde gördüğüm kağıttı. Onun bana şaşkınlıkla ve korkuyla bakarken kağıdı elinde sıkarak 'neden?neden?'' diye sayıkladığını da hatırlıyordum.

    ''Bu kağıtta , seninle ilgili çok önemli bir bilgi var.'' dedi, gözlerinde biriken yaşları bir araya toplayarak.Sonra yaşları bir avuç darbesiyle savurdu ve yüzüme baktı.Briyantinle düzgün taranmış saçlarını görmeye alışıktım.Oysa, şimdi , serbest kalmış saç tutamları yanaklarına yapışmış ve alnında birikmişti.Gözlerindeki keskinliğin de yerini soluk bir resmin cansızlığına bıraktığı gözümden kaçmadı.Buna, gözlerinin altındaki mor halkaları ve çökmüş avurtlarını da ekleyebilirim.Ve, bu durum içimi daha da acıttı.Çok sık giydiği koyu kahverengi gömleği eskiden kalma tek değişmeyendi şimdi.

    ''Sormayacak mısın ne olduğunu?''

   ''Kağıtta ne yazıldığını biliyorum '' dedim , bütün günahlarımı sesimde eriterek.

   ''Okumadığını sanıyordum, yani kağıdı bulabileceğin bir yere saklamamıştım.Ben bu kağıdı kendimden bile sakladım , bir daha görmeye dayanamayacağımı düşünerek.''

   ''Bu kağıdı , gecekonduda oturan Serdar mı verdi sana?''

   ''Serdar?' diyerek , çenemi avuçlarının arasına aldı. Gözlerini kırpıştırdı.'Serdar da kim ?''

   ''Arka bahçemizin yanında bir gecekondu var ya, onların çocuğu '', dedim , onun beni ihbar ettiğini ve bir serçe öldürdüğümü babama söylediğini düşünerek.

   Babam, hala anlamamıştı. Yüzüme iyice yakınlaştı.Şimdi, nefes alış verişlerinin ritmini yüzümün kılcal damarlarında hissediyordum.

   ''Onun bu kağıtla alakasını anlayamadım.''

   ''O yazdı ,biliyorum.Ben geçen yıl serçeyi öldürdüğümde görmüştü.Annesi çamaşır asıyordu ve Serdar , onun yanındaydı.Sonrasında hep Minti resimlerimi aldı benden. Yoksa , serçeyi öldürdüğümü sana söyleyecekmiş. Ama geçenlerde, yani polisler gelmeden daha önce Serdar tekrar isteyince kağıtlarımı, vermedim.''

    Babamın yüzünde, öfkeye dair , kızgınlığa dair bir şeyler aradım,bulamadım.Öylece beni dinliyordu.Radyodaki yurttan sesler korosunu dinler gibi.

    ''Bir gün, ona verdiğim bütün Minti resimlerimi de geri alacağım, onunkilerle birlikte.Nasılsa artık biliyorsun .''

    Babam , elindeki kağıdı sıktı.Çarşafı üstüme çekti ve ayağa kalktı.

    '' Anladım galiba, sen bu kağıtta bunun yazıldığını sanıyorsun'' dedi hafifçe gülümseyerek.Sonra gülümsemesi dudağında yarım kaldı.

    ''Evet, üzülmekte haklısın baba.'' dedim ve ekledim az öncekinden daha kısık bir sesle'' Ben de oğlumun bir serçe katili olduğunu bilmek istemezdim.''

    'Ah, Ken ' dedi, başını sallayarak.Tahtaların arasından sızan ışık şimdi tam yüzüne vuruyordu.Işık, alnında ince bir çizgide oynaştı.Dudağının titrediğini gördüm.Gözleri , yüzümde, saçlarımda sonra gözlerimde gezindi.Bir şey söylemek istiyor gibiydi.Kağıdı tekrar çıkardı cebinden, tekrar baktı. Sonra tekrar acıyla buruştu yüzü.Hırpalanmış kağıt bir mendil gibi..

   ''Bu kağıtta başka bir şey yazıyor Ken '' dedi.''Başka bir şey..Bir serçe öldürmekten daha büyük bir günah bu.''

    Annem kapıda belirdi.Üstünde geceliği vardı ve saçları darmadağındı.Uykudan yeni uyandığı her halinden belliydi.Şaşkın bakışları babamla aramda zikzak çiziyordu.Babam da , kapıya yönelen bakışlarımı farkedince orda biri olduğunu anlamıştı.Ama bakmadı. Oda, nefes hırıltısı duyulacak kadar sessizdi.Üçümüz de kımıldanmaksızın bir resmin içindeymiş gibi bekliyorduk.

    ''Kemal, bir şey mi oldu?' diyerek sessizliği bozdu annem.Sonra bana baktı sorar gözlerle:''Ken?''

    Babam, hiç bir şey duymamış gibi davrandı, orda hiç kimse yokmuş gibi.Sırtını döndü ve annemin yanından ,ona hiç bakmadan geçti,çıktı.Annemin endişeli gözleri onun arkasında dolaştıktan sonra yüzümde kaldı.Belli ki, babamın odasından çıkması, yanıma gelmesi ve benimle konuşması onu şaşırtmıştı.Annem ,yanıma geldi ve az önce babamın oturduğu yatak kenarına oturdu.

    ''Ken, baban ne dedi sana? Bu sabah çok garip.''

     ''Elinde bir kağıt vardı'' dedim.

      ''Kağıt mı?'' Sesindeki çatallaşan panik rengini toparladı.Boğazını temizledi ve saçlarını eliyle ensesinde topladı.''Kağıt mı dedin sen?Nasıl bir kağıttı?''

      Cevap vermemi beklemeden hızla kalktı ve odamdan çıktı.

      Babamın kapısına önce hafifçe , karşılık göremeyince de hızlı hızlı vurdu. Babam kapıyı açmadı.Annem de bir süre sonra vazgeçti ve ev, tekrar sessziliğe gömüldü.

 

***

     Babamla ,haftalar sonra ilk defa masada oturduk.Annem, bugünün şerefine masaya günlerdir sakladığı zeytinleri, bayatlamasın diye tuza bandırılmış peyniri ve Zeynep Teyze'nin bize son geldiğinde getirdiği kuşburnu reçelini koymuştu.Annem , demliğe çay eklerken gözlerinin kıyısı babamda dolaşıyordu.Korkak, çekingen ve kaçırgan...Babam ise birkaç kere hafifçe bana gülümsemesi dışında çevresiyle alakalı görünmemişti..

     Anlaşmalı bir sessizlik vardı.Annem bir şeyler söylemeye ne kadar meyilli görünse de babam oralı olmuyordu.Babam, tuza bandırılmış peyniri ,kabından alarak içi su dolu tasta bir süre bekletti ve yarısını tabağıma koyduktan sonra kalanını annemin tabağına bıraktı.Annem, bu fırsatı kaçırmadı.

    ''Ah, teşekkür ederim, ama kendine de biraz almalısın.''

     Sonra yanaklarının pembeleştiğini ve ayıp bir şey söylemiş gibi gözlerini ayağına diktiğini gördüm.

   ''Tuz'' dedi babam. Boğazını temizledi, ve lafını söylemek için annemin gözlerini aradı.Tuz kelimesini söylemesi de zaten annemin ona bakmasına yetmişti.Babam tekrar ''Tuz'' dedi ve kalın sesini çevreleyen yapışkan bir hırıltıyla ekledi,''Yaraları tuza basılmış bir adama bunu teklif etmemelisin.Tuzun yakıcılığı hala her yerindeyken''

     Annemin elinden düşen tabak ,ayak parmakları ucunda parçalandıktan sonra çevreye dağıldı.Bir parçası, bana kadar geldi.Annem, tabağa ,sonra tek tek tüm parçacıklarına ve sonra bana kadar gelen parçaya baktı.Bakışları , son parçadan babamın yüzüne kaydı.Yüzü, olabildiğinde kızardı ve kaçırdığı gözlerinin de dolduğuna emindim.Babamın ne söylediğini beynimde bir kez daha tekrarladım. Annemi bu kadar perişan eden şeyin, bu lafın neresinde gizlendiğini ve ne olduğunu merak ettim.

    ''Ben , ne yapabilirdim başka?'' dedi annem , ağlamaklı ve bunun yanında keskin bir sesle''Üçümüzün bir arada olması için bunu yapmaktan başka çarem yoktu.Olanlar için beni affedebilir misin bilmiyorum, ama bunu istediğimi bil.''

     Babam hiç bir şey söylemedi, beni işaret ederek konuşmak istemediğini belirtti sadece.Annem devam etmek için ağzını açınca babam erken davrandı ve kısa ama annemi salona kaçırtan cümleyi söyledi:''Tuz, altı yıl önce de basılmıştı.''..Bunu söylerken , işaret parmağı beni gösteriyordu.

    ''Bu zeytinleri bugün yemeliyiz, yarına kalırsa küflenmiş bir bohçadan farkı kalmayacak''

     Annem yüzünü yıkadıktan sonra gelmiş, az önce konuşulanlar unutulmuş ve tekrar bir aile olarak masada yerimizi almıştık.

      ''Ken , bence yemelisin bunların hepsini , yüzünün ne kadar inceldiği pekala farkediliyor''

      Annemin konuşmak için bu sefer beni muhattap seçmesi babamı rahatlatmışa benziyordu.Babam,kuşburnu reçelini bir kaşıkla aldı ve bir süre kaşığı dilinde bekletti.Reçel dilinde eriyip boğazına akana kadar öylece bekledi.Aynısını bende yapmak isterken annem atıldı ''Ken!Senin çiğneyecek dişlerin var .'

      Masada ne varsa bitirdik. Günlerdir bu kadar çok yediğimizi hatırlamıyorum. İçimizdeki vicdan azabı ortak olmalıydı. İçimden geçenleri annemin dile getirmesi de bunun kanıtı oldu.

     ''Ah, belki israf yaptığımızı düşündük.Belki de içimizde bir pişmanlık var çok yediğimiz için.'' Sonra, müjdeli bir haber verdiği zamanlardaki ruh haline büründü.Gözlerinin içi parlaklaştı.Ve saçlarını omzunda oynatırken neşeli bir çocuk kimliğine büründü.''Ama, üç gün sonra, bayram olduğunu sanırım bir ben bilmiyorum.''

     ''Bayram mı?'' Bu kelime içimde coşup dilime kadar fırladı.Tahtalarla kapatılmış pencereler, sokağa çıkma korkusu ve zaman zaman sokak yasağı, günün belirsiz zamanlarında patlayan çatışmaların gürültüsü,çığlıkları ,açlık..Ve bayram?Bu kelime, bana tüm bunları hatırlatsa da sihirli bir değnek gibi bir anda içimdeki tüm karartıları aydınlattı.

     ''Evet ,sevin bebeğim.Bayram ne demek biliyor musun''

      Bayramın , babamın beni Bakırköy'deki Lunaparka , Sirkeci'de balık ekmek yemeye götürdüğü ve tüm gününü bana verdiği bir şevinç zamanı olduğunu söyleyecektim ki annem hemen ekledi

     ''Elbette bayramın ne olduğunu biliyorsun.Ama benim kasttettiğim bayram, sadece o değil..Bayram için ambargoların kaldırılacağını duydum.Yüzüme bakma öyle , şaşkın şaşkın.Ambargonun ne olduğunu biliyor musun?Hayır mı?Eh, küçüksün elbette ama şöyle söyleyeyim anlaman için. Hani, fırıncı fırını açamıyor, bakkal kapalı, Sokağa çıkmak yasak ya..İşte bayram için taraflar anlaştı bebeğim. ''

     Ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra bana gülümseyerek baktı.

     ''Yani artık yarın aç kalacağız korkusu olmayacak. Bir zeytin bile yediğimizde'' dedi ve ekledi'' Bayram ,bu demek işte''

     Sonra, babama döndü ve onu mutlu edeceğini umduğu bir sevinçli haber verdi:''Fırıncı ve bakkal, dükkanı açabilecekse pekala aktar da açacaktır.Senin biberiye yağı biteli göğsündeki kabarmalar olduğu gibi kaldı.Sonra Çörek otu yağını da varsa alırım tekrar.Gözaltında damarlaşan şu torbalara iyi gelir.''

     Babam konuşmayınca sustu.Onun da tüm söyleyecekleri bundan ibaretti galiba. Zira, kahvaltı bitene kadar başka bir şey söylemedi.

ROJHAN BEKEN ( Yazar)
 
Mardinli, Eğitim Fakültesi Mezunu, İki Kürtçe Rock Albümü yaptı, şimdi roman yazmak derdinde.

'Serçe Katili ' adını verdiği ilk romanını yazmaya devam ediyor.
 
''Kanın tadını bir kere aldın mı hep ararsın o tadı , Yapışkan bir zehir gibi gözlerini maskeler;Kandan başka bir şey göremezsin.''
 
 
Bugün 4 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol