Dosya 11

 

    Annemin bize verdiği müjde , bayramı beklemeden gerçekleşmişti.Bugün, arefe günüydü.Her tarafta , sokak bildirileri vardı. Yerlerde, küçük beyaz kağıtlara bir şeyler yazılmış ve gelişigüzel bırakılmıştı.Kağıtlardan biri , bizim daire kapımıza da bırakılmıştı. Kağıtta şöyle yazıyordu:''Biz Devrimciler, halkımızın bayramlarına ve geleneklerine saygı duyarız. Haklı mücadelemizi kısa bir süreliğine erteliyoruz. Devletin zulmünden korkmayın, her zaman yanınızda olacağız. Devrimci duygularla bayramınızı kutluyoruz.''

    Annem, kağıdı gülümseyerek masaya bıraktı.''Bu en az 3 gün barış demek.'', dedi memnun bir sesle.

   ''Devrimci nedir?''

    Annem , bana döndü ve bunu nasıl anlatabileceğini kestiremedi.'Annen bir devrimci'' dedi sadece.

   ''Bu kağıdı sen mi yazdın, hem de o kadar kağıdı?''

   Güldü.Elimden tutarak sokağa bakan pencerenin önüne yürüdü.Tahta aralığından sokağa baktık.Sokakta , çocuklar oynuyordu ve her şey olağan görünüyordu. Ellerinde , sürekli poşetlerle yürüyen insanlar vardı.''Şu insanların aç gözlülüğüne bak '', dedi annem. ''Fırında , bakkalda ne varsa doldurmuşlar poşetlere.''

    Dünden önceki korkuların hepsi, sanki çok geçmişte kalmış gibi görünüyordu.Her tarafta , konuşan,yürüyen,hareket halinde insanlar vardı.

    ''Peki ,biz , neden hala evdeyiz, neden dışarda değiliz?''

    Annemin, bu soruyla canının sıkıldığını anlamak güç olmadı. Kolumu çekiştirerek beni pencerenin önünden çekti.

    ''Hala anlamıyorsun değil mi?'' dedi keskin ve sinirli bir sesle.''Birileri , üçümüzden birinin ölmesi için bütün mahalleyi yok etmeyi göze alır.''

    ''Kim, o birileri?''

     ''Ken!''

     Sustum.Annem, mutfağa geçti ve kahvaltı sofrasını hazırlamaya başladı.Ben, bir sandalyede oturmuş onu izliyordum.

     ''Bugün, ramazanın son günü, biliyor musun?

     ''Efendim?'

     ''Ramazan..Müslümanlar, bu ayda oruç tutarlar.Doğrusu , bu kıtlık günlerinde , onlar için iyi oldu..Zorunluluktan aç kalmak , daha sahici bir ibadet yapmalarını da sağlamış oldu.''

     ''Oruç ne ?''

     ''Sabahtan akşama kadar yemek yememek ve su içmemek..Müslümanlar , her yıl bir ay böyle yapar.''

     ''Neden?Devrimciler ,onlara kızıyor mu , yapmazlarsa?''

     Annem, elindeki reçeli masaya bırakırken yüzüme baktı ve alt dudağı yana kaydı.Alay etmeye hazırlandığında bunu yapardı.

   ''Ken, bazen böyle saçmalamana inanamıyorum.Oruç, müslümanların işidir.Devrimcilerle bir alakası yok.''

  ''Senin ve babamın hiç oruç yaptığını görmedim.''

  ''Oruç yaptı denilmez, oruç tuttu ..'' diyerek söylediklerimi düzeltti ve devam etti.:''Ben müslüman değilim.Kürtlerin kendi dinleri var, henüz Kürt iken ve kendi topraklarında özgürken..Zerdüşt''

   ''Babam?''

    ''Onu hiç anlamadım,Bazen müslümanların Tanrı'sına inandığını söyler,ki genelde mecbur kaldığında.Bazen de buna inanmamak gerektiğini.''

   ''Var mı , peki?''

    ''Bu ,benim meselem değil.Onun varlığıyla bir sorunum yok.Başkalarının tanrısı, başkalarının sorunu.''.Sonra demliğe çay eklerken aniden bana döndü ve bu konuyu şöyle kapattı:''Sen , daha küçüksün.Bunları düşünmemen lazım.''

    Masaya oturduğumuzda ,babamı uyandırmak gerektiğini ve bizimle kahvaltıya oturmasını istediğimi söyledim. Annem de, onu rahatsız etmememiz gerektiğini, gece uykusuz kaldığını söyledi.

    Kahvaltı boyunca, kafamda bir çok kelime saklambaç oynadı.Bu kelimelerden bana en sıcak geleni''Bayram' olmuştu.Sokak çatışmalarını, sokak yasağını ve ölmeyi durduran bir sihir gibi gelmişti bana.

    Sonra, birden aklıma o polis ve öldürdüğüm serçe geldi.Lokma, boğazımda büyüdü,büyüdü , tüm nefes geçitlerimi tıkamış gibi oldu.Şimdi, masanın her kenarında, ölü bir serçe cesedi konulmuş gibiydi.

    ''Ne oldu Ken, kaldın öyle?''

    ''Serçe'' diyebildim, öksürerek.''Anne , her taraf serçe dolu sanki''

     Annem , çatalı masaya bıraktı.Yüzünde, anlamsız çizgiler dolaştı.

     ''Nedir , bu serçe hikayesi?''

     Daha önce de anlattığımı hatırlattım.Öldürdüğüm o serçenin, sürekli beynimde gezindiğini anlattım.

    ''Bu kadar ürkek olmamalısın '' , dedi ve ekledi'' Bir serçe öldürmek seni bu kadar etkilememeli.İçindeki tüm korkuların sebebi o serçeyse bunu halletmek kolay.''

     Sonra, alt raflardan birinden bir elek çıkardı.Bana, börek hazırlamak istediğinde, unu elediği elek..Çalı süpürgesinin alt değneğini de eline aldı.

    ''Bu işimize yarar.'' dedi. Sonra, yatak odasından uzun bir ip aldı ve avucuma, bir miktar buğday tanesi doldurdu.

    ''Bunlar ne , ne yapacağız bunları?''

    ''Hadi çıkıyoruz, birazdan görürsün''

      Elek, ip, değnek ve buğday tanelerini bir poşete doldurdu ve elimden tutarak peşinden sürükledi.

    Binamızın arka tarafındaki küçük bahçededeydik şimdi.Annem , eleği, otların arasına bıraktı.Değneği, eleğin iç tarafına destek olarak koydu.Böylece, eleğin bir kısmı havada kaldı.Sonra , ipi değneğe doladı ve sıkıca bağladı.İpin diğer ucunu elime verdi ''Şimdi , al şu ipi ve şu ağacın arkasına geç'' dedi.Dediğini yaparken, ne yapmak istediğini merak ediyordum.Ben, ağacın arkasına geçerken annem poşetteki buğday tanelerini, eleğin altına fırlattı.Avucunda kalan bir miktarı da havaya fırlattı.Bununla kuşları çekmeyi planladığını anladım.Birkaç kuşun hemen çevresinde göründüğünü izledim.Annem, kalan son buğdayları da eleğin altına attıktan sonra yanıma geldi.

     Eleğin çevresinde en az yedi serçe vardı.Buğdayları neşeyle sıçrayarak yiyorlardı.

    ''Şimdi ne olacak?''

     ''Bekle, birkaçı eleğin altına girecek.'' dedi annem ve ipin diğer ucunu elimden aldı.

    ''İyi olabilirdin Ken, kötü olmayı seçtin''

    ''Kes sesini, kaç gündür sustuğun için kendi hanene bir sevap yaz ve sus.''

    Serçeler , buğday tanelerini gagalarında tutup ağaç dallarına konuyorlardı.Eleğin çevresinde, neşeyle seken serçelerden üç tanesi , eleğin altına geçince annem hızla ipi çekti.Eleğin bir ucunu havada tutan değnek devrilince, elek yere kapandı.Şimdi eleğin altında üç serçe vardı.Diğer kuşlar, havalanıp uzaklaştılar.Eleğin altındakiler , telaşla sağa sola kaçışıyordu.

    ''Gel şimdi benimle'' dedi annem ve elimi tutup peşinden sürükledi.Annemin ne yapmak istediğini hala anlamamıştım.

    Annem , eleğin altındaki kuşlardan birini alıp sımsıkı tuttu.Bana döndü:

    ''Kazara öldürdüğün bir serçe için mi bu kadar üzüldün. Serçe dediğin bu işte'', dedi ve parmaklarını serçenin boğazına geçirdi.''Hemen nefessiz bırakabilirim onu.Bu kadar güçsüz ve ölmeye hevesli bir şey için kendini harap etme Ken...Bak şimdi de gözleri doldu..Ne yapıyorsun?Ağlıyor musun şimdi?''

     Ağlıyor muydum bilmiyorum, ama sanki binlerce ton ağırlığın altında eziliyordum o an..Dehşet içinde annemi izliyordum.Annem , tartaklar bir sesle tıslar gibi söylendi:

    ''Sen bir erkek çocuğusun.Ve hayat, sana ilerde ne zorluklar yaşatacak kim bilir.Her şeye ,tüm acılara ,acımasızlıklara karşı koymayı öğreneceksin Ken..En küçük günahında yıkılmayacaksın.''

     O an, çok korkunç bir şey oldu. Annem, sözünü bitirir bitirmez 'Şimdi bak' dedi ve serçenin boğazını eliyle koparttı.Serçenin boynundan akan kan, annemin ayağındaki terliklere damladı .Bir anda, kendimi kan gölü içinde buldum gibi geldi.Kan, sanki boğazıma kadar yükselmiş ve içinde debeleniyordum.İçimdeki her damarın serçenin kanıyla yandığını hissettim.

    Annem, beni sarstı.''Ölüm bu kadar sıradan ve doğal.Öldürdüğün için üzülmeyeceksin.Bir serçe...Hepsi bu.''

    Sonra gözlerimden akan yaşları kan kokan parmaklarıyla sildi.Ve eleğin altında kaçışan ikinci serçeyi eline aldı.

    'Hayır, anne yapma.'' diye atıldım.Serçeyi elinde almaya çalışırken kendimi kaybetmiş gibiydim.

    ''Anne yapma, lütfen yapma.''

     Annem yakamdan tutup beni yere fırlattı.Islak otların arasına kapaklandım.Olduğum yerde kalakaldım.

    İkinci serçenin ölümü de , ilki gibi oldu. Annem , iyice görmem için eğilmiş ve gözlerime en yakın mesafede bunu yapıyordu. Ben ise , o arada ''anne yapma ' diye sızlanmaya devam ediyordum.

   Midemin kasılmaya ve sancılanmaya başladığını hissetiğimde artık ne olacağını biliyordum. Kahvaltıda ne yediysem, şimdi hepsi otların arasındaydı.Annem ise öfke kızılına dönmüş gözleriyle beni süzüyordu.Eğildi, yanımda çömeldi:

   ''Senin sorunun ne, biliyor musun?'' dedi çenemi avucuna alıp..''Bir kızdan bile daha korkaksın.Böyle büyürsen , herkesin keyif çerezi olacaksın.''

    Sonra, daha gür bir sesle haykırdı:'Kalk ayağa!''

     Kalktım.Ayağımın dibinde, boyunları kopmuş iki serçe duruyordu.Hemen ötemde de , serçelerin başları..

     Eleğin altında, bir serçe kalmıştı.Başına gelecekleri anlamış olacak ki, tir tir titriyordu.Gagasıyla, eleğin alt çevresini delmeye çalışıyor, başaramayınca diğer yanına geçiyordu.Fakat , bunu yapacak güçte değildi.Annemin dediği gibi, güçsüz ve küçücüktü.Annemin de serçeyi gözlediğini farkettim. Asıl bakışları üstümdeyken, gözlerinin kıyısıyla da serçeyi izliyordu.

     Eleği kaldırıp kuşun uçmasını sağlayabilirdim.Ama yapmadım.Öldürmeyi sıradanlaştıran az önceki gösteriyi , beynimde tekrar tekrar canlandırıyordum.Annem, parmaklarını serçenin incecik boynuna doluyor ve hızla çekiyordu. Lastik gibi uzayan boyun, sonra kan fışkırtarak parçasından ayrılıyordu.O an, serçenin ne hissetiğini merak ediyordum. Ölürken ne acılar çektiğini...Sonra, annemin sözleri bastırdı merhamet kırıntılarını:''Acımasızlıklara karşı koymayı öğreneceksin''

     Acımasız kelimesi, hemen duvarın dibinde adamı öldüren polisi aklıma getirdi.Zavallı adama yaptıklarını...Adam çok çaresiz ve savunmasızdı.Annemin kastettiği bu muydu?''Güçsüz olan sen isen , ölen de sen olacaksın''

   ''Evet, üçünücüsü senin.''

    'Ne?' dedim anneme bakıp. Elinde, tuzağımıza düşen üçüncü serçe vardı.Bana doğru uzatıp ''Bu senin şimdi.''

    ''Uçurayım mı?'' dedim. Annemin pembe beyaz teni, birden al al oldu. Öfkesi, damar damar okunuyordu.

    ''Az önce yaptığım gibi yapacaksın.''

    ''Hayır, yapamam .Anne, ben bunu yapamam.''

    Annemin suratımda patlayan tokadıyla sendeledim.Yanağımda, sıcak bir ağrı , sızılandı.

   ''Neden sana hiç bir şey anlatamıyorum?. Neden , milliyetçiyim diyen korkak baban gibi, korkuyla bakıyorsun hep?Şu gördüğün eller var ya...''

    Parmaklarını uzatıp kasıyordu.Kendi de ,kısa bir an parmaklarını izledikten sonra devam etti:''Şu gördüğün parmaklar, kaç adamın canını yakan tetiği çekti biliyor musun?O pisliklerin hepsi de bunu hakketmişti.Onlar, daha çabuk davranmadan önce...Ölmeyi hakkedene hakkını vereceksin.''

    Sonra durdu, bana baktı uzun uzun.''Ve sen '' dedi boğazını temizledikten sonra.''Ve sen , şimdi bir serçeden korkarsan ilerde nasıl kendini savunacaksın?''

    Avucunda sıkıca tuttuğu serçe , hala kurtulmaya çalışıyordu.

   ''Serçe , öldürülmeyi hakkediyor mu?''

    ''Hem de nasıl.'' dedi annem ellerini göğsünde kavuşturup..''Ürkek, korkak olduğu yetmiyormuş gibi aptal.Böyle bir canlının hakketiği, ölümden başka bir şey değil.'

    ''Ah, bunları kime söylüyorum. Ağlayarak sümüğünü emen şu zavallı çocuğa mı?Ken! ''

     Adımı söylerken çok hiddetliydi.Beni kendine çekti.Bir elinde serçeyi tutarken , diğer eliyle ellerimi ,serçeyi almaya hazır hale getirmeye çalışıyordu.''Aç şu avucunu..Bak serçeyi elinden kaçırırsan çok fena yaparım.''

     Serçenin, avucumun içinde , nasıl titrediğini hiç unutmadım.Gagalarının, titreyerek zıngırdadığını gördüğümde , içimi perişan eden o acıma duygusunu, annem hemen dağıttı.''Erkek gibi davran Ken.'

    ''Erkekler serçe öldürürken, iyi mi oluyor?''

    Annemin yüzündeki memnuniyet, beni ele geçirdiğini ve artık ikna ettiğini gösteriyordu.''Evet öyle'' dedi elini omzuma koyup ''Baban, bu kadar korkak olmasaydı, bu halde olmayacaktık.''

    Serçenin boynunu sıkıca kavradım.Şimdi boynu ,baş parmağımla işaret parmağım arasındaki halkanın içindeydi.Diğer elimle başını tuttum ve çektim.Serçenin ayaklarının sağa sola çırpındığını gördüm.Vazgeçsem mi , diye tekrar düşünmeye başladım.Annemin beklediğini görünce, serçenin başını tekrar çektim .Kopmuyordu.Serçe ise, acıyla boğuk boğuk ötüyordu.Çırpınıyordu.Başı bir kopabilse , kurtulacaktı.Ama , ben annemin yapabildiğini yapamıyordum.

     Kulaklarımda bir hırıltı dolaştı.Duvarın dibinde, bir adam vardı ve bir polis , onun kalçalarının arasında, öne arkaya sallanıyordu.Adam ,kafasını her duvara vurduğunda , diğerinden hırıltılar yükseliyordu.

    ''Afferin , işte böyle'' dedi annem .Serçenin kopmuş başını , elimin arasında gördüğümde, havanın birden karardığını , sonra beynimin uyuştuğunu farkettim.

    Kendime geldiğimde yatağımdaydım.Annem haklıydı.Ne düşümde ne de içimde , öldürdüğüm ilk serçenin sesi vardı şimdi. Bahçede, boynunu koparttığım serçe, diğer serçenin tüm anılarını da beraberinde alıp götürmüştü sanki...

     Uzun yıllar sonra bile , sanki hiç olmamış bir olay gibi hafızamdan silindi.İçimdeki ilk tohumdu o serçe..Yaşamımı şekillendiren ve ne olduğumu planlayan..O tohum, 10 Ağustos 1980 günü patladı ve içimde bir şey filizlendi.Ne olacağıma ve ne yapacağıma karar veren...Fakat , bir gün o filiz, koca bir ağaç boyundayken , ben o ilk tohumu, saksı altında ezdiğim serçeyi tekrar hatırlayacaktım.

10 Ağustos 1980
ROJHAN BEKEN ( Yazar)
 
Mardinli, Eğitim Fakültesi Mezunu, İki Kürtçe Rock Albümü yaptı, şimdi roman yazmak derdinde.

'Serçe Katili ' adını verdiği ilk romanını yazmaya devam ediyor.
 
''Kanın tadını bir kere aldın mı hep ararsın o tadı , Yapışkan bir zehir gibi gözlerini maskeler;Kandan başka bir şey göremezsin.''
 
 
Bugün 4 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol